12 Mart 2010 Cuma

AVATAR


Çok konuşulan, herkesin övgüsünü kimilerinin de sövgüsünü alan görsel şölen Avatar’a en nihayetinde gitmiş bulunmaktayım. Öncelikle tüm vatana millete hayırlı olmasını dilerim. Popüler kültüre de selam ederek girişimizi yapıp, gelişme ve sonuca doğru ufak bir yol alalım.
Gelişme ve sonuçta bol hayal kırıklığı bulacaksın ey sevgili yoluna şaşıran kişi; çünkü 10 kere söyleyeyim. “beğenmedim, beğenmedim, beğenmedim….” İnsanların bir de kült film muamelesi yapmalarına ayrıca kılım onu da belirteyim. Şimdi kısaca anlatalım ve neden beğenmedik dile getirelim.
Evet; görsel anlamda süper bir film. Hele ki 3 boyutlu olması insanı ayrıca cezp ediyor. Yüzüne gelen böcekler, ışık görselleri, kurulan dünya, sevgiler, çiçekler böcekler, yaratılan karakterler, dil; bunlar çok güzel olmuş. Zaten hayal dünyasına kaymak isteyen bünyeler için hiçte fena bir film değil. Filmde çok basitinden Amerika-Kızılderili savaşının 2154 yılındaki versiyonu anlatılmış. Doğayı sevelim, koruyalım, o bizim her şeyimiz teması çok güzel işlenmiş ki buna diyecek bir şey yok. Ama klasik Amerikan film klişelerinden kurtulamamış bir film. 12 yıl boyunca hazırlanılan ve büyük bütçeler harcanarak çekilen bir filmden insan daha güzel bir konu bekliyor. Şimdi gelelim konunun kısa özetine! (Kısa dedim korkun olmasın! Oku yani sıkılma!)
Kahramanımız Avatarlar’ın köyüne girmek ve oradaki yaşamı öğrenmek için gönderilen Amerikalı bir asker. Bir cihaz yardımı ile öbür tarafta oluşturulan dünyaya uyuyarak gönderiliyor. İnsanoğlu denilen vahşi yaratık orada maskesiz yaşayamadığı için mutlaka cihaz yardımı ile Avatarlar’ın yanına gelmek zorundalar. Tabi kahramanımızı Avatar halkı önce kabul etmiyor. Verilen eğitimler, kültürün tanıtılması ile ajan olarak giden kahramanımız bir de esas kıza aşık olunca ve gerçek hayatta sakat iken hayali dünyada oradan oraya koşabilen cabbar ceval biri olunca oradan çıkmak istemiyor. Ama bir yanda verilen görev var. Kahramanımızın casus olduğunun anlaşılması, insanoğluna da ihanet etmesi sonucu olaylarımız baş gösteriyor. İnsanoğlunun bölgeyi ele geçirmeye başlaması sonucu önce yerliler ağır makinalara yeniliyorlar ama kahramanımız ve doğa elele verip bu makine manyaklarını yola getiriyor.
Önce sevilmeyen ancak sonra kardeşim diye seslenilen bir baş kahraman;
Esas kıza aşık olunma ancak casusluk öğrenilince kendisini casus olmamaya inandırma;
Verilen eğitimlerle 1 ayda çabucak öğrenilen kültür, savaş tekniği, doğayla konuşma yeteneği;
Yatırımcıları savunan bir Amerikan emperyalizm görevlisi;
Manyak bir Amerikan komutan; ki “Hadi bitirelim şu işi akşama evde yemek istiyorum” cümlesi olayın bittiği, benim de tükendiğim yerdir.
Askerlerin gaza gelmesi;
Gibi gibi bir sürü klişeler filmde kullanılmış. Bu da beni fazlasıyla hayal kırıklığına uğrattı. Beğenmedim gitmeyin demek haddime değil ama ne olur “hayatımda gördüğüm en muhteşem filmdi”, “ bakın doğanın önemini ne güzel anlatıyor” “birde bizim evde bunu HD kalitesi ile seyredin o zaman anlayacaksınız!” “ama herkes çok beğendi bu yüzden gidin mutlaka” gibi cümleler kurmayın. Kurarsanız da yanımda olmayın! “heeeeyyyyyt” efekti sonrası gelebilecek bir “çotaaaank” sesi ile irkilebilirsiniz. Sonra bana niye vurdun demeyin. Seyredin vakit geçirmek için. Seyredin habersiz kalmamak için. Yine seyredin fikir beyan etmek için ve yine seyredin muhteşem görsel efektler için ama yılın filmi gibi şeylerden kaçının!

Ha birde o kızı kim seslendirmişse iki elim yakanda bilgin olsun! Hala gece rüyalarıma giriyorsun.

Hiç yorum yok: