3 Eylül 2013 Salı

Birey Was Dead!





Bloğa en son düşünme duygumu yazmısım! Yazalı da 1,5 seenden fazla olmuş :) yine başı boş bırakılmış bir blog ! Ne değişti bunca zaman içinde? Çok şey ama hiçbirşey... ;) Bir kere terfi ettim. Dedim ya! Kariyer yapılmalı ve hesaba yatılan sıfır sayılı rakamlar artmalıydı! Arttı! Çocuk da geldi! Nisan'da ;) hem de erkek.. İsmi Deniz... Baba oldum :) Ne mutlu... Yani hayat seni kendi çarklarında bir üst segmente almış... A+ olmadık ama yine de üst segmnetteyiz artık.. Evet çok şey değişti ama hiçbirşey değişmedi.

Artık daha bağlıyım hayatın girdabına. Full HD televizyonuma. Kredi kartlarıma, mil bilgilerim önemli! uçaktan gelen millerle yeni bir seyahat planı yapabilrim! Ev de aldım hem de banka kredisi ile.. İşte kapitalizmin istediği karakter.. Sahalarda görmek istediği hareketler bunlar... Artık saatlik yollar semtler arasından, iller arasına geçiş yaptı.. Ama düşünme duygusu hala kayıp! Birey bitmiş! Ölmüş! Siyah ceketin sol ön cebinde iğne ile tutturulmuş bir resim artık... Saygı duruşu var ölüm saatinde her sabah 7'de... Ayağa kalkılmış ve her sabah saygı duruşunda!

8 Aralık 2011 Perşembe

Dusunme duyumu kaybettim! Hukumsuzdur....

Universite yillari ve sonrasi bilmem kac kere izledigim ve hatta anlik karelerini bile ezberledigim Fight Club'i izledim gecen gece. Brad Pitt'in hangi sahnede belireceği ve hangi sahnede anlik gözüküp kaybolacağını ezbere bilirdim. İlk izledigimde hayran kalmistim. Beni hayata bakisimi anlatmisti. Kim; kime, neye sahipti? Sahiplik neydi? Kapitalizm ve turevleri, tuketimler hayatlar neyi sorguluyordu? Bunlari tek tek dusundurmustu ki 20'li yaslarin en agresif donemlerinde tehlikeliydi bunlar. Anarsik olurdun bizim memlekette neme lazim!

Neyse konu o degil. Son izledigimde birseyler fark ettim. Kendimle ilgili ve hatta hayatimla ilgili. O zamanki dusuncelerim ve karsi ciktigim hayatin icinde oldugum tezatligi var tabi ama ondan farkli birseyler gordum. Bakis acisini koyalim bir kenara! Kimdim? Neydim? Hedeflerim ve beklentilerim nelerdi? Beklentiler karsilandi mi? Simdi nerdeyim? Nereye kosuyorum? (Yas 35'e gelince sanirim sacmalama katsayisi normal donguyu hizlandiriyor ama bilemedim daha cozemedim henüz o yuzden oku ve sabret lutfen!)

Bos buldugum anlarda film seyretmek kitap okumak mac izlemek ve bunlarin hepsini kaleme almak en buyuk zevkimdi. Bunlari yapar, arkasindan dusunmek icin vakit ayirir ve dusunduklerimi kaleme aktarirdim. İste Fight Club'i izlerken de ayni duygulari yasadim. Dedim bloga yazayim bunu! Oturdum ve sacmaladim. Sildim. Tekrar yazdim tekrar sacmaladim. Sildim. Sonra sevdigim kitabi okuyayim dedim. Okuyamadim. Film? İzleyemedim. Premier League derbisi? Heyyhaat nerdesin? Uyuya kaldim.... Fark ettimki, dusunme duyum alinmis benden.(ayni doyma hissi gibi! Onu dogustan kaybetmisim ama sorgulama ihtiyaci simdilik duymadim!)

Yazmak, izlemek, okumak icin dusunmeye ihtiyacim varken, bunu benden almislar. En son nerede kaybettim hatirlamiyorum. Kendime ne zaman vakit ayirdim onu da bilmiyorum. Kendine vakit ayiran insan dusunur. Oysa benim boyle bir vaktim yok. Gun icinde stres. Trafikte gecen zaman, calan ve susmayan telefonlar, hep biryerlere birseyleri yetistirme telasi. Kalabalik icinde yalnizlik. Kimsenin bilmedigi sorunlarla bogusmak, zombilesmek... Aylardir yillardir boyleyim. İsteyerek ustelik. Zamanin kolesi olmusuz. Koyunlastirilmis,tuketimci toplumda tuketici rolunu sana vermisler.

Haftanin 7 gunden ibaret olmadigini en son ne zaman dusundum? Saatlerin öneminin olmadigi zamanlar ne zamandi? Bes kurusla Kizilay sokaklarinda yururken, son parayi biraya yatirip eve yuruyerek donerken neden daha mutluydum? Cok mu hayallerim vardi universitede? Deniz kenari bir ev elimde kitap karsida film yeterdi. Simdi ise Full HD'siz BlueRay seyretmeyince birde Twitter'da hesabin yoksa adam yerine koymuyorlar. Face'de statunu guncelleme suren cok onemli. Yaptigin yorumlarin begenilme orani yuksekse senden buyugu yok.

İste kendimizi dusunmek yerine boktan zevklerle bir suru anlamsiz islerle hayatimizi dolduruyoruz. Haklimiyiz? Bilmiyorum. Cikisi nerde bu labirentin? Onu da bilmiyorum. Zaten labirentin hangi uzun koridorundayim onunla ilgili bile en ufak fikrim yok. Ozgurlugunu ilan et diyen icses; iste sorunda burada ya bunlarin hepsini isteyerek yapiyorum. Cunku hirslarim var. Cunku "ego" denilen birseyle yonetiliyorum. Kariyer yapmak, kullandigim bedava benzinli arabanin daha ust modelini sirketten almaliyim. Yurtdisinda tatiller yapmali, muhtesem yerlerde yemek yemeliyim. Network magazasinda ayapacagim alisverislerle Wings'den mil biriktirmeliyim.İyi yerlerde oturmalı, haftanın iki günü spor merkezinde spora gitmeliyim. 

Eskiden Eskisehir'den Ankara'ya trenle gelir giderdim. Oyle hizli trenlerde yoktu. En hizlisi 2,5 saatte giderdi. Ona da param olmadigi icin binemezdim. Dolayisiyla o yolu gitmek 5 saati bulurdu. İste o zamanlar ben kendimi dinlerdim. Kimdim neydim bilirdim. Simdi ise ucakla istanbul'a iniyorum.1,5 saatte. Toplanti yapip donuyorum 5 saatte.kapali telefonlari cevaplamak, gelen mailleri gondermek gerekiyor. İste hayatimin ozeti bu oldu. Eskiden tren yolculugu idi tum hayatim icilen tekel birasiyla, simdi ucak yolculugu oldu icilen sarabiyla...

Fight Club'a gelince; O zaman seyrettigimde bakis acimi degistirdi. Simdi ise mutsuzlugumu gormemi sagladi. Birsey degisti mi? Cevap; 12 Aralik 2012 pazartesi aksami saat 19:00'da İstanbul'a ucak rezervasyonum var check-in yapmaliyim!

28 Nisan 2011 Perşembe

Tükenmişlik Sendromu!


Sabah uyanirken Gaye'nin sozu ile basladim güne. Sende "Tukenmislik Sendromu"var dedi birden! Test yapacam sana orada da goreceksin dedi.. Heyecanla bekliyorum testi! Ak mi kara mi belli olacak hersey! Tukenmis miyim? Tukenecek miyim? Belli degil.. Hersey teste bagli. Test ne derse o!


Dun aksam kardesimle konusuyorduk telefonda. Selam-sabah faslindan sonra herzamanki gibi (bu kelime obegine dikkat et, ey okuyucu! Cunku obek obek gozune gelecek birazdan!!) geyik faslina gectik.(Fasli falan derken fasila ihtiyacim olduguna karar verdim. Ona sonra geceriz dur sen sevgili sizofrenim!) "Ne yapiyorsun?"u gayet duzgun bir orta anadolu sivesi ile icine yegane kelamlarimizi, bizi bize anlatan kufurleri de ekleyerek sordu bana! "Isten ciktim" dedim, HER ZAMANKI GIBI! o yavsakca(buradaki yavsak kelimesi tamamiyle sevimlilik icerecek sekilde soylenmistir. Bknz Orta Anadolu sivesi!) ifadesiyle "nereye gidiyorsun?" dedi. "Gaye'yi almaya gidiyorum" dedim, HERZAMANKI GIBI! Sevgili Utkan'imi cok yormak istemedim. Cunku takinacagi Orta Anadolu tavri ders anlatirken kendisine sorun cikarabilirdi. O yuzden ben devam ettim. "9'da Gaye'yi alacagim HERZAMANKI GIBI!, eve 10 gibi gideriz HER ZAMANKI GIBI! Gec saatte yemek yeriz 10dk'lik dilimde HERZAMANKI GiBI! Odevlere bakariz HERZAMANKI GIBI! Bunun dilimi de yarim saat olur HERZAMANKI GiBI! Sonra artik bunyenin ve beyindeki sinir sisteminin "System unfailed" vermesiyle yataga yatariz HERZAMANKI GIBI! Sabah 7'de calan saati 7:30'a kadar sustururum HERZAMANKI GiBI! Ve surunerek dayak yemis gibi kalkariz HERZAMANKI GIBI!" Anlattim anlattim..

Orta Anadolu sivesine kacmasin kendine dikkat etsin diye dusundugum kardesimin beyin kablolarini yakmistim. Sustu ve hicbirsey demeden telefonu kapatmisti. Neyse dedim devam ettim hicbisey olmamis gibi.

HERZAMANKI GIBI soyledigim hersey 'El CLassico" disinda gerceklesti. Sabah kalktim Gaye ile aramizdaki konusma gecti ve HERZAMANKI GIBI ayni saatte ayni yolda ayni insanlarla ofise gelerek; ayni dertler ve ayni telefonlar ve ayni problemleri cozme savasi ile devam etti. 18:00'de biten mesai sonrasi 21:00'e kadar suren ders dinleme seansi sonrasi yine "system unfailed" mesaji ile son bulan gun.

Yine de testi merak ediyorum. Tukenmislik sendromu var mi yok mu?

15 Ağustos 2010 Pazar

HALET-İ RUHİYE

• Hocam buralarla ilgilenememişiz bu çok ayıp. Kendimi kınadım. Mart ayında bir post koyulmuş. Ondan sonra ortada kimse yok. Biliyorum meraktasınız ama yoğunluk be hacım sizde anlayışlı olun biraz!!

• Aklımda yazacak çok şey var ama bir türlü toparlayamıyorum. Bİr sürü film izledim, birçok yere gittim. Özellikle Olimpos’da Ahmet seni çok kıskandım! Sana özel post var! İnşallah bir başlarsam gerisi gelecek ama hayırlısı diyelim.

• Tatile çıkıldı gelindi. Sonra teyze-kuzen-düğün üçlemesi Samsun’da yapıldı. Mutlu olundu ama bu sıcaklarda hala bir gelişme yok ki bu benim acaip sinirlerimi bozuyor! Düzeltin şu ozon deliğini kardeşim adamın asabını bozmayın!!

• Samsun kadar nemli memleket görmedim hocam. Oturduğun yerde su döküyorsun! Oturana yazık, dinlenmeye gelene ise daha yazık! Gitmeyin gideni durdurun!

• İş düzene girdi. Artık rahatım. Hitler’in intihar ettiği gün Austwich’deki Yahudi’ler ne hissetmişse aynısını bende hissettim. Kendilerini seviyorum.  Hatta artık bende bir İsrail ülkesi kurabilirim sanırım! Ama once Filistin bulmak lazım bir de ABD! Onları da bulursak herşey tamamdır.

• Bu arada bir Hitler benzetmesi daha aklımda var. Beni gün içerisinde arayan tüm herkesi bir toplantı var deyip bir odaya kapatmak arkasında içeri klimadan soğuk hava verir gibi gaz verip hepsini bazen yok etmek istiyorum. İçimdeki bu vahşeti durdurmam lazım ama olmuyor. Bazen Hitler büyük adammış derken kendimi buluyorum! Bu çok fena bir durum hemen bir ilaç bulmalıyım!
• Bu aralar Vedat Türkali’nin Bir Gün Tek Başına’sını okuyorum ki; bu ara dediğim şey birkaç ay! Türkiye’de herşey aynıymış onu görüyorum. Değiştirin Başbakanları durum aynı, ülke aynı, insanlar ve görüşler aynı! Bu kadar dejavu bir ülkeye özellikle 50 yılda biraz fazla değil mi sizce de? Başımızdakilerde bunu düşünmüş olacak ki o senelerden farklı olarak Ordu ile daha yakınen ilgileniyorlar.

• Acaip bir sıcak var demiş miydim?

• Yine bu aralar, Ankara ile ilgili görüşlerim acaip değişti. Çok kıl oluyorum buralara hayırlısı olsun! Ankara ile ilgili de birşeyler karalayacağım ama toparlayamadım o da olacak sevgili okur meraklanıp ortalığı velveleye verme!

• Bundan iki-üç sene once bateri öğrenmek için birkaç adım atmıştım. Oldu gibi ama olmadı! Şimdi daha profesyonel anlamda kursa başlıyorum. Davulların üzerine sevmediğim kişilerin resimlerini koyup kendimi daha fazla gaza getirmek istiyorum. Fotoğraf tekliflerinize açığım!

• Mersin-Antalya arası normal koşullar altında 8,5 saat sürüyor; ancak biz Gaye ile beraber 24 saatte burayı kateden ilk insanlar olarak tarihe geçtik sanırım ama olsun harcanan yorgunluğa değdi. :)

• Bu Pazar akşamları beni acaip geriyor. Sevemedim özellikle işe başladıktan sonra!

• Dünya Kupası bitti ama bendeki çerezler hala bitmedi. Yedikçe de göbek yapıyorum ve öğlen yiyemediğim tatlılara üzülüyorum! Böyle bir çelişki görmedim! Bunu çelişkiyi çözmem gerek! Bu çelişkiyi çözersem içimdeki salak dengesiz hallerimi de çözmek için ilk adımı atmış olurum! Buraya önem vermeliyim.

• Hem sıcak hem Pazar bir arada olmuyor arkadaş, buna el atmaları gerekiyor!

30 Mart 2010 Salı

Süperman Yaşlandı!

Küçükken izlenen filmler… Özellikle Pazar sabahları TRT-1’de yayınlanırdı. Kırmızı pelerini, altında vücudunu saran mavi elbisesiyle! Dünyayı kurtarır, insanlığa yardım ederdi. Uçabilir, kızılötesi görüşüyle her şeyi görebilir, bütün ağırlıkları taşırdı. Ormanda 10 kaplan gücündeydi! Kısaca belkide çoğumuzun kahramanıydı!


Bugün gördüm O’nu! Aslında uzunca süredir hissediyordum da konduramıyordum! Kahramanımdı o benim! Yapmazdı böyle! Kandırmazdı bizi! 

Hepsi film hilesiymiş! Herşey bir kandırmadan, halüsinasyondan ibaretmiş! Cem Yılmaz’ın dediği gibi; “Arkada iple uçuyor abi” miş! Hepsini gördüm süperman uçmamış! Süperman yaşamamış! Bir “man” kesinlikle “süper” değilmiş! Ve bunun hayal kırıklığı daha ağırmış! 

18 Mart 2010 Perşembe

www.ortakafagol. com...

Okul bitmiş, iş yok parak yok.. Günler sadece FM oynamak ve internet surf yaparak geziyor... Birden bir bakıyorum Alternatif Futbol sitesi diye bir reklam. Sene bundan 5 sene önce..
Önce ufak ufak forumdan başladım, sonra önce Portekiz  arkasından Hollanda ile ilgili yazılar yazdım. İnanılmaz güzel dostluklar kurdum ve hala devam ettirdiğim dostlar edindim, herkesin yaklaşık 1000'er adet post atıldığı konular tartışıldı.
İçinden bahis/dergi/spor yazarları çıkarmış ve herkesin artık birbirini hiç görmesede çok iyi tanıdığı forumumuz kabuk değiştirdi ve modaya uyarak patron İlker ve Can tarafından blog haline getirildi. Yine herkes oradayız,
Aha da linki buradadır; http://ortakafagolblog.blogspot.com/;

Hayırlı uğurlu olsun efendim...

12 Mart 2010 Cuma

AVATAR


Çok konuşulan, herkesin övgüsünü kimilerinin de sövgüsünü alan görsel şölen Avatar’a en nihayetinde gitmiş bulunmaktayım. Öncelikle tüm vatana millete hayırlı olmasını dilerim. Popüler kültüre de selam ederek girişimizi yapıp, gelişme ve sonuca doğru ufak bir yol alalım.
Gelişme ve sonuçta bol hayal kırıklığı bulacaksın ey sevgili yoluna şaşıran kişi; çünkü 10 kere söyleyeyim. “beğenmedim, beğenmedim, beğenmedim….” İnsanların bir de kült film muamelesi yapmalarına ayrıca kılım onu da belirteyim. Şimdi kısaca anlatalım ve neden beğenmedik dile getirelim.
Evet; görsel anlamda süper bir film. Hele ki 3 boyutlu olması insanı ayrıca cezp ediyor. Yüzüne gelen böcekler, ışık görselleri, kurulan dünya, sevgiler, çiçekler böcekler, yaratılan karakterler, dil; bunlar çok güzel olmuş. Zaten hayal dünyasına kaymak isteyen bünyeler için hiçte fena bir film değil. Filmde çok basitinden Amerika-Kızılderili savaşının 2154 yılındaki versiyonu anlatılmış. Doğayı sevelim, koruyalım, o bizim her şeyimiz teması çok güzel işlenmiş ki buna diyecek bir şey yok. Ama klasik Amerikan film klişelerinden kurtulamamış bir film. 12 yıl boyunca hazırlanılan ve büyük bütçeler harcanarak çekilen bir filmden insan daha güzel bir konu bekliyor. Şimdi gelelim konunun kısa özetine! (Kısa dedim korkun olmasın! Oku yani sıkılma!)
Kahramanımız Avatarlar’ın köyüne girmek ve oradaki yaşamı öğrenmek için gönderilen Amerikalı bir asker. Bir cihaz yardımı ile öbür tarafta oluşturulan dünyaya uyuyarak gönderiliyor. İnsanoğlu denilen vahşi yaratık orada maskesiz yaşayamadığı için mutlaka cihaz yardımı ile Avatarlar’ın yanına gelmek zorundalar. Tabi kahramanımızı Avatar halkı önce kabul etmiyor. Verilen eğitimler, kültürün tanıtılması ile ajan olarak giden kahramanımız bir de esas kıza aşık olunca ve gerçek hayatta sakat iken hayali dünyada oradan oraya koşabilen cabbar ceval biri olunca oradan çıkmak istemiyor. Ama bir yanda verilen görev var. Kahramanımızın casus olduğunun anlaşılması, insanoğluna da ihanet etmesi sonucu olaylarımız baş gösteriyor. İnsanoğlunun bölgeyi ele geçirmeye başlaması sonucu önce yerliler ağır makinalara yeniliyorlar ama kahramanımız ve doğa elele verip bu makine manyaklarını yola getiriyor.
Önce sevilmeyen ancak sonra kardeşim diye seslenilen bir baş kahraman;
Esas kıza aşık olunma ancak casusluk öğrenilince kendisini casus olmamaya inandırma;
Verilen eğitimlerle 1 ayda çabucak öğrenilen kültür, savaş tekniği, doğayla konuşma yeteneği;
Yatırımcıları savunan bir Amerikan emperyalizm görevlisi;
Manyak bir Amerikan komutan; ki “Hadi bitirelim şu işi akşama evde yemek istiyorum” cümlesi olayın bittiği, benim de tükendiğim yerdir.
Askerlerin gaza gelmesi;
Gibi gibi bir sürü klişeler filmde kullanılmış. Bu da beni fazlasıyla hayal kırıklığına uğrattı. Beğenmedim gitmeyin demek haddime değil ama ne olur “hayatımda gördüğüm en muhteşem filmdi”, “ bakın doğanın önemini ne güzel anlatıyor” “birde bizim evde bunu HD kalitesi ile seyredin o zaman anlayacaksınız!” “ama herkes çok beğendi bu yüzden gidin mutlaka” gibi cümleler kurmayın. Kurarsanız da yanımda olmayın! “heeeeyyyyyt” efekti sonrası gelebilecek bir “çotaaaank” sesi ile irkilebilirsiniz. Sonra bana niye vurdun demeyin. Seyredin vakit geçirmek için. Seyredin habersiz kalmamak için. Yine seyredin fikir beyan etmek için ve yine seyredin muhteşem görsel efektler için ama yılın filmi gibi şeylerden kaçının!

Ha birde o kızı kim seslendirmişse iki elim yakanda bilgin olsun! Hala gece rüyalarıma giriyorsun.